Genler ve çevre beyin gelişiminin her adımında etkileşim içindedirler, birbirlerine her ne kadar destek olasalar da temelde çok farklı roller oynarlar.
Genel olarak konuşursak, genler, tüm hücrelerin kendi arasındaki (nöronlar) ve farklı beyin bölgeleri arasındaki genel bağlantıların oluşturulması için temel bağlantı planından sorumludur. Deneyimler bu bağlantıların ince ayarından sorumludur ve her çocuğun belirli bir çevreye uyum sağlamasına yardımcı olur (ait olduğu kültürel, aile, okul, akran grubu gibi). Sıklıkla kullanılan bir benzetme olarak genlerin işleyişini bir telefon şebekesi kurmak ile bağdaştırabiliriz: genler, telefonların sayısını ve bir röle istasyonunu diğerine bağlayan ana hatları belirleyecektir. Tecrübe, bu ağın daha ince dallarını – röle istasyonu ile her kişinin ev ya da ofisi arasındaki bağlantıları belirleyecektir.
Örneğin, her birimiz belli bir dil öğrenme potansiyeli ile doğar. Beynimiz, insan konuşmasını tanımak, bireysel konuşma sesleri arasındaki ince farkları ayırt etmek, kelimeleri ve anlamı bir araya getirmek ve sözcükleri cümle içinde sıralamak için dilbilgisi kurallarını almak üzere programlanmıştır. Bununla birlikte, her çocuğun öyküsü, kelime dağarcığının büyüklüğü ve konuştuğu tam lehçe ve aksan, içinde bulunduğu sosyal ortam tarafından belirlenir – yani, başkalarını konuşma ve dinleme için harcadığı binlerce saat bunu belirleyen tecrübe olarak değerlendirilebilir (hatta bu durumun doğumdan önce başladığı da hesaba katılmalıdır). Genetik potansiyel gereklidir, ancak DNA tek başına bir çocuğu konuşmaya öğretemez.
Kısacası, çocukların beyin gelişimi için DNA’nın ne kadar önemli olduğunu ve çocuğun öğrenme sınırlarını belirlediğini düşünsek de çocuğun beyin gelişiminde tecrübe de genetik kod kadar önemlidir. Tecrübe olmadan çocuğunun beyninin gelişmesini beklemek çok da doğru olmaz.